Kurgu & Derleme: JaguaR , Mayıs-Haziran 2003



        F r i d

    K a h l o

 

"...Yaşam üstüme böyle varmakla gaddarlık ediyor bana. Bu oyunda kağıtları daha iyi dağıtmalıydı. Payıma çok kötü bir el düştü. Bedenimde kara bir tarot var. Yaşam, belleği icat etmekle gaddarlık etmiş...Tıpkı size daha da canlılık verecek, içinizi acıyla zonklatan gizli bir güç gibi. Hiçbir gelecek olmadığının kesinliği karşısında geçmiş büyüyor, kökenleri genişliyor.."

Göçmen bir Alman baba ve Meksikalı annenin kızı olan Frida, daha çok küçükken kıvrak zekası ve yaramazlığı ile ebeveynlerinin ve çevresinin dikkatini çeker.

"...Gün ışığını görünceye dek isyanın coşkusuyla dolup, böyle bir ateşin ortasında doğdum ben ve o gün tüm yaşamım boyunca beni sarıp sarmaladı. Çocukken bir kıvılcım gibi çıtırdadım. Büyüyünce tepeden tırnağa alev kesildim. Ben bir devrimin kızıyım, buna hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ihtiyar ateş tanrısının."

Çocukluğunda geçirdiği hastalık sonrasındaki fiziksel durumu nedeniyle mahalle arkadaşlarının "tahta bacaklı" diye alay ettiği Frida, mücadele ve hırsını o yaşında kazanmaya başlar. Diğer çocuklarla rekabet edebilmek için iki kat çaba harcamaya kararlı bir çocuk! Sonrasında uygulanan yoğun fizik tedaviler için ailesinin kısıtlı imkanları zorlu bir hayatın ilk aşamalarıydı.

                                                                                               

Frida'nın hayatında çok önemli bir yeri olan ressam Diego Rivera ile tanışması ergenlik dönemine rastlar. Frida'nın eğitimini sürdürdüğü Ulusal Hazırlık Okulu'nun amfisine bir duvar resmi yapmak üzere görevlendirilen Rivera'yı çalışırken görür ve sessiz bir şekilde saatlerce çalışmasını izler. Frida, o gün giderken yalnızca "iyi geceler" der.

17 Eylül 1925 günü akşamüstü, arkadaşı ile birlikte otobüse binen Frida, az sonra başına geleceklerin tüm hayatını değiştireceğini ve bitmek bilmeyen acıların henüz başlamak üzere olduğunu tahmin edemezdi. "Elbette, kazayı hatırlamaktan pek hoşlanmıyorum. Belki de o zamandan beri sürekli varlığını sürdürdüğü için verdiği acının bir miktarı, sonsuza değin her geçen güne biraz bulaşıyordu. Yaşamım, onun çığ görüntüsü üzerine konmuş saydam bir kopya kağıdı gibiydi...kuşkusuz her şeyin bir başlangıcı oldu. Parçalayan bir dalgakıran, düşün önüne geçen ve tüm düşleri tasfiye eden bir karabasandı. İmgelem ve bilinçdışı, gerçekliğin neden olduğu bu hasarın yanında devede kulak kalır. Gerçeklik, tüm düşlerimizin ve karabasanlarımızın ötesine gidebilir. Hatta sinemaskop anlağımızda körlemesine yüzen tüm yüceliklerimiz ve süslerimizin ötesine geçebilir...Ve o zamandan beri o duyumsama, bedenimin tüm yaraları bir mıknatıs gibi kendine çektiği duygusu beni hiç terk etmedi."

Korkunç kaza anında Frida, kanlar içinde kalmış ve doğrulmaya çalışıyordu, ancak bedenini delip geçen koca bir demir buna izin vermiyordu. Kaza anında yanındaki erkek arkadaşı şöyle anlatıyor: "Birisi demiri çıkardığında Frida öylesine haykırmaya başladı ki, kızılhaçın ambulansı geldiğinde sesi imdat düdüğünü bastırıyordu" Bundan sonrası Frida için çok zorluydu. Uzun zaman hastanede kalacak, hayatının geri kalan bölümünde geçireceği sayısız ameliyatlar silsilesi de başlayacaktı. İleride resimlerine de yansıtacağı alçıdan korseler ise vazgeçilmez aksesurarı olacaktır. Hareketsiz kaldığı bu dönemde Frida resim çizmeye karar verir. Böylece hem çok uzun süren hareketsiz döneminde oyalanacak bir şeyler bulacak, hem de çektiği acıları ifade etmenin bir yolunu bulacaktır.

Uzun süren bir tedavi döneminde Frida sürekli ayağa kalkmaksızın yatmak zorundadır. Bir süre sonra bu öyle sıkıcı bir hal alır ki Frida akıl sağlığını da korumak için bir şeylerle uğraşması gerektiğini düşünür.  sonrasında Frida yavaş yavaş ayağa kalkmaya başlar."...birden şiddetli bir resmetme arzusu doğdu bende. Artık sadece çizgiler çizmek için değil, bu çizgilere bir anlam, biçim ve içerik vermek için de bol bol zamanım vardı. onlardan bir anlam çıkartmak, onları yaratmak, işlemek, sıkıştırmak, birbirlerinden ayırmak, birbirlerine bağlamak, içlerini doldurmak için bol bol zaman.."

                                                        Umutsuz (1945)

Frida'nın resimlerinin hemen tamamı otoportrelerden oluşuyordu. Bu konusundaki ısrarı ise son derece anlaşılırdı, çünkü onun başka bir seçme şansı yoktu. Yapıtlarındaki özne-ben'in sürekliliğinin ana nedeni buydu. Bedeninin büyük çoğunluğu çarşafların, yorganın altında olan birisini düşünün, geriye kalan sadece bir yüz, bir surat. Frida'nın resimlerinde yüzü ve yüzünün ifade şekilleri çok önemli bir yer tutar. Frida'nın resimlerini ve kendi fotoğraflarını karşılaştırdığımda bir şey farkettim: Fotoğraflardaki Frida çok derin anlamlar içeren, güçlü, etkileyici ve sabırlı bir görüntü verirken, çizdiği resimlerde daha çok üzgün, yorgun ve güçsüz bir Frida ile karşılaşıyoruz. iç dünyasını bu kadar başarılı bir şekilde otoportresine yansıtan başka bir ressama kolay kolay rastlayamazsınız.

Üstüste denenen korseler, opearsyonlar halihazırda maddi sıkıntılar yaşayan Frida'nın hayatını gitgide zorlaştırmaktadır. Kendisini teselli edebildiği tek şey ise müthiş bir konsantrasyonla uğraştığı ve bu sayede acılarından biraz olsun uzaklaşabildiği resimdir.İlerleyen zamanlarda yavaş yavaş ayağa kalkan Frida, dönemin dinamiği içinde siyasi ortamlarda bulunmaya ve çevre edinmeye başlar. Ve Diego Rivera ile tanışıklığından sonra ilişkisi gelişir ve evlenirler. Bir gün Diego ile Frida'nın verdiği bir ev partisinde Diego Rivera'nın eski karısı Lupe topluluk içinde Frida'yı küçük düşürür. Alkolünde etkisiyle Lupe, Frida'nın yanına gelir, Frida'nın eteğini kaldırır ve şöyle der: "Bakın! Diego benim bacaklarımın yerine şimdi bu iki değneğe sahip oldu!". Buna rağmen Frida pes etmez ve Diego'ya daha sıkı sıkı sarılır.

Frida, Diego'yu olduğu gibi kabullenmiştir ve evlilik öncesi bunu kendisine de belirtmiştir. Diego son derece çapkın ruhlu ve fiziksel dezavantajlarına rağmen kadınları etkilemesini bilen uslanmaz bir gönül hırsızıdır. Frida çok sevdiği ve tutkulu bir biçimde bağlandığı Diego'nun bu yaramazlıklarına göz yumar, daha doğrusu göz yummaya çalışır evlilikleri süresince.

1930 yılında Diego Amerika'dan bir davet alır. Ülkesindeki siyasi görüşlerini paylaştığı dostlarından farklı olarak kapitalist Amerikan toplumuyla mücadele etmek için oraya giderek ve ürettiği resimleriyle halkı etkileyebileceği düşünmektedir Diego Rivera. Aynı yılın Kasım ayında Frida ile birlikte San Francisco'ya hareket ederler. Diego resim çalışmalarına başladığında Frida'da kenti bol bol gezme fırsatı bulur. İlk kez Amerika'ya giden Frida'nın izlenimleri pek iyi değildir. Sıkıcı ve asık yüzlü bulur insanları ve çok az bildiği ingilizcesi de ayrı bir sorun yaratmaktadır. Kendisi de orada resimler üretmeye başlar, rahatsızlığı nedeniyle hareketsiz kaldığı dönemlerde daha düzenli resim yapmaya başlar. Ertesi sene Meksika'ya geri dönerler. Daha sonra bu sefer Rockefeller'in davetlisi olarak New York'a doğru yola çıkarlar. New York özellikle frida için çok daha farklı bir deneyimdir, ingilizcesi gelişmiş, bu ülkeye ve insanlarına biraz daha alışmaya, hatta sevmeye başlamıştır. Amerika bir şekilde Frida ve Diego'yu kendisine bağlamaya başlamıştır. Diego, new York Modern Sanatlar Müzesinde bir retrospektif sergi açmaya davetliydi. Burjuvazi ile içli dışlı oldukları bir ortamdı. Her ikisi de bu parıltılı ortamda çok ilgi görüyorlardı. Farklı siyasi görüşlerin giriftleştiği bir ortamdı ve kimsenin birbirinin fikrini değiştirmek ya da karşı gelmek gibi eğilimi yoktu. Frida  anılarında bu dönemden şöyle bahseder: "...Amerikalı arkadaşlarım değerli ya da değersiz dağınık şeyleri birleştirerek bir şeyler yaratmaya benim kadar yetenekli hiçbir kadın görmediğini söylerdi. Zevkin, zarafetin, kuşkusuz bu yaratma sanatında yattığına dikkat çekerdi. Bu iltifatlardan hoşlanırdım. Şıklığım da yaşadığım parçalanmayla bağıntılıydı. Vicdanımın savunduğu soylu davaları unutmamaya çalışıyordum ve bu her aklıma geldiğinde, gözümün önünden bir sürü görüntü geçiyordu. Aynı zaman New York sefalarına katılmaktan da geri kalmıyordum. Ama çoğu zaman utanıyordum. üstelik yalnızca kendimden değil. Meksika'yı özlüyor ve yeterince resim yapmıyordum"

                                                                    New York (1933)

 

Frida, bir süre sonra çok arzuladığı şekilde hamile kalır, hayatta en çok istediği şeylerden birisi de bir çocuk sahibi olmaktır. Doktorlar bunun hem kendisi hem de çocuk için sakıncalı olduğunu söylemesine rağmen. Ancak işler kötü gider ve Frida düşük yapar. Bu kısmını kendisinden dinleyelim: "..Uçsuz bucaksız bir su, altın ve kan yağmuruydu. Sonra hiçbir şey görmez oldum, yer ayağımın altında kayganlaşıyor, şimşek parçaları bedenimi parçalıyor, mutlak bir üzüntü benliğimi kavrıyor, bedenim sıvılaşıyor, yitireceği önceden belli bir mücadele veriyordu, birdenbire ellerim ve ayaklarım kaskatı kesildi, bir bütün parçalara ayrıldı; bir beden açılmış canını veriyor, içinden ölüm fırlatıyor, kendi ölümünü doğuruyordu.". Bu olay Frida için tam bir yıkım olmuştu, kendi rahatsızlığının verdiği moral bozukluğunun yanında bu olay ayrıca yıkar Frida'yı. Öyle ki başına gelen bu olayı resimlerine yansıtır.

Diego'nun Rockefeller Center'daki duvar resmi siyasi nedenlerden ötütü pek çok saldırıya uğramıştır. Nelson Rockefeller resimde bazı değişiklikler yapmasını ister, Diego hemen reddeter ve anlaşma bozulur, 1934 yılında Mexico City'e geri dönerler. Derken birden hayatlarına Lev Davidoviç Troçki girer. Stalin'in gazabından kaçan ve oradan oraya sürüklenen Troçki, Diego'nun Meksika hükümetinden kopardığı izinle Meksika'da sığınma hakkı elde eder.  Frida'nın baba evi boş olduğu için orada kalmaya başlar ve Frida Diego'ya göre daha fazla zamana sahip olduğu için Troçki ve beraberinde gelen eşiyle ilgilenmeye başlar. Troçki ve Frida karşılıklı olarak birbirlerinden çok etkilenirler. Troçki, çok zeki ve çekici bir adamdır, aynı zamanda Frida da benzer özelliklere sahiptir ve bu ikilinin birbirinden hoşlanması kaçınılmaz bir hal alır. 

"Troçki ile Frida arasında kurulmaya başlayan aşk oyununun nedenini zaafta aramamak gerekir. Asıl neden yaşamın kendisinde, çıkışlarında ve gizilgücünde yatar. Troçki'nin dünyası zorlu bir dünyaydı. Frida'nınki de başka bir bağlamda onunla aynı konumdaydı. Birbirine rastlayan ve bir an için birbirlerine kendilerinden bir şeyler veren iki kişi. İşte, bu ilişkinin oluştuğu çerçeve böyle tanımlanabilir."(Rauda Jamis)

Fakat bir süre sonra bu yasak aşk farkedilir, hem Ttroçki'nin eşi tepkilidir, hem de daha sert, daha katı olan Diego. Troçki o evden ayrılıp başka yere geçer. Bu arada Stalin'in yandaşları sürekli olarak Troçki'nin bir açığını kollamakta, hatta bu amaçla ufak tefek saldırılar da olmaktadır. Ancak hiç kimse Troçki'nin korumalarından birinin ihanet edeceğini tahmin edemez ve korkulan olur. Troçki 21 Ağustos 1940 günü suikaste kurban gider.

"Her haliyle köküne kadar meksikalı olduğunu gösteren Frida, büyük şaşkınlık yaratmaya devam ediyor: Resmi ve yaşamı, yaşamı ve resmi, tıpkı iki Frida gibi, çizdiği iki Frida gibi birbirine bağlı"(Elena Poniaovska)

                                                          İki Frida

İki Frida tablosu, boyut olarak büyük bir tabloydu. Resimde iki Frida vardır: birinde sağlam bir Frida varken, diğerinde vücudundan kanlar akan Frida. Sevilen ve sevilmeyen iki Frida. Karamsar, koyu bir bulut tabakası arka planı oluşturmaktadır ve her zamanki gibi seyirciye bakmaktadırlar. Frida'lardan biri Tehuana bluzu ve eteğini giymiş ve elinde Diego'nun çocukluk resmi vardır. Diğer Frida ise dik yakalı dantel beyaz bir elbise giymiştir. Elinde bir ameliyat pensesi vardır ve bununla akan kanını durdurmaya çalışmaktadır. Bunda başarılı olduğu söylenemez, çünkü elbisesinde kan lekeleri vardır.

Frida'nın ağzından tabloyu dinleyelim: "Tehuanalı Frida üzerindeki şu yürek tam bir yürek ve diğerinin açık yüreğine karşı..Avuçlarımda Diego'yu tuttuğum zamanlar ben de tamım. Öbür Frida'nın yaşamı parçalanmı, yüreği kanıyor. Bir damarın iki yüreği birbirine ve her ikisini de, asıl kaynağım, yaşamdaki atılılım olan Diego'nun resmine bağlayacağını da söyleyebilirim. İnsanın her zaman bağlanacağı bir şey vardır. Her şey birbirine bağlıdır, her şey ayakta durur; biz ve benliğimiz, benliğimiz ve başkası, benliğimiz ve dünya.."

1939 yılının sonunda Diego ve Frida boşanırlar. Frida'nın ameliyatları sürmekte, acıları hiç dinmemektedir. 1939-40 döneminde sanatsal açıdan çok verimlidir, çok sayıda portre çizer. 1940 yılının başında, Meksika Sanat Galerisinde yapılan "Uluslararası Gerçeküstücülük Sergisi"ne iki tablosu ile katılır (İki Frida ve Yaralı Masa).

"Bir erkek bir seferinde bana lezbiyen gibi seviştiğimi söylemişti. Kahkahayla güldüm. Ona bunun bir iltifat olup olmadığını sordum. İltifat olduğunu söyledi. Bunun üzerine ona, bir kadının tüm bedeniyle doyuma ulaştığını ve kadınlar arası aşkın en büyük ayrıcalığının bu olduğunu söyledim. Karşısındakinin bedenini, kendininkinin benzeri bir bedeni daha derinden tanımasının verdiği daha bütünsel bir haz. Bir müttefiğin tanınması. Yeniyetmeliğimde sürüklendiğim o çok yüzeysel serüvene karşın kaza geçirmemiş olsaydım, bir kadınla yeniden ilişkiye girermiydim, emin değilim"

                                                                   

Kaza, Frida'nın hayatını tümden etkileyen bir olaydır. Resim yapma tutkusundan sevgi tarzına kadar pek etken Frida'nın şekillenmesini sağlamıştır. Bu muazzam yaşama arzusu, her geçen süre boyunca daha fazla bilinçlenmesine ve beklentilerinin artmasına neden olmuştur. Onun için ya hep ya hiçti; eksik, sürüncemede olan şeyleri istemiyordu. Hayata, sevgiye susamışlığı dinmek bilmiyordu. Bedeni incindikçe, onu daha iyi anlayan kadınlara teslim ediyordu: sessiz bir anlaşma ve dolaysız bir yumuşaklık.

"Kimi zaman cinselliğin bulanık, bu tablolarından okunuyor dediler. Sanırım yüzümün daha erkeksi çizgilere sahip olduğu tabloları düşünüyorlar. Ya da ayrıntıları ele alıyorlar. Ah, evet, bir de küçük bıyığım var. Sözü gelmişken itiraf edeyim: Bu, Diego'yla aramızda bir sorun olmuştur. Bir gün bıyığımı aldırmak istemiştim. Diego korkunç öfkelendi. Diego bıyığımı sever, onun için bu bir ayrıcalık belirtisidir. 19. yüzyılda Meksikalı burjuva kadınları bıyıklarıyla İspanyol kökenli olduklarını sergilerlermiş, çünkü malum yerliler kösedir"

1950-1951 yılları arasında omurgasından yedi ameliyat geçirir. Bağışıklık sistemi iyice zayıfladığı için açılan yaralar kapanmıyordu. Zorlukla besleniyor, ara sıra kan nakli yapılıyor ve sürekli ilaçlar alıyordu. Acıları hiç dinmiyordu Frida'nın. Bazı zamanlar acıları diniyor, hayata dönüyordu, bazen tamamen kabusa dönüyordu günleri geceleri. Diego yanında olmaya çalışıyordu ama onun acısını görmemek için uzak kaldığı zamanlar daha fazlaydı. Ama sevenleri Frida'yı hiç yalnız bırakmıyordu.

                                                                Frida ve Diego bir protesto yürüyüşünde..

13 Nisan 1953'te Frida Kahlo için bir retrospektif sergisi düzenlendi.  Herkes O'nu bekliyordu, hastalığı izin verecek miydi acaba gelmesine? Sergi yeri tıklım tıklım doluydu. Frida'nın ölümünün yaklaşmakta olduğunu hisseden Lola Alvarez Bravo, ona bir saygı gösterisi niteliğindeki bu sergiyi hediye etmek istemişti. Birden bir ambülans sesi duyuldu galerinin önünde. Frida üzerinde çok sayıda fotoğraf ve eşyaların bulunduğu ve onunla ayrılmaz bir bütün oluşturmuş yatağı ile gelmişti. Çok şık giyinmiş, saçları yapılmış ve makyajlıydı. Herkes onu kutlamak ve sevgilerini göstermek için sırayla yatağının önünden geçiyordu. Çok acı çekiyordu, iğne yapılması gerekiyordu. Bir süre sonra gücü tükenince galeriden ayrıldı.

Frida bacağının kesildiği ameliyattan altı ay sonra şöyle yazar, "Altı ay önce bacağımı kestiler. Bu aylar benim için işkenceyle dolu yüzyıllar gibiydi, zaman zaman aklımı yitiriyordum. Hala intihar etme arzusu taşıyorum. Ama beni Diego engelliyor, çünkü zannedersem gösteriş açısından bana ihtiyacı olabilir. Böyle dedi ve ona inanıyorum. Ama yaşamım boyunca böyle acı çekmedim. Biraz daha bekleyeceğim" Bu satırları yazdığı sırada 47. yaşının tam ortasındadır.

13 Temmuz 1954 günü sabaha karşı hayata gözlerini kapadı. Günlüğüne yazdığı son sözler şunlardı: "Çıkış yolumun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.

                                                                         

"İstediğim gibi olmak istiyorum çılgınlık perdesinin ardında. Bütün gün çiçeklerle ilgileneceğim; acıyı, aşkı ve şefkati resmedeceğim, başkalarının aptallıklarına yürekten güleceğim, herkes benim için -Zavallı çıldırdı- diyecek (özellikle de kendime güleceğim). Öyle bir dünya kuracağım ki, ben yaşadığım sürece, bütün dünyalarla uyum içinde olacak. Yaşayacağım gün, saat ya da dakika hem bana hem de herkese ait olacak. Kimse kimseden ayrılamaz. Kimse kendisi için mücadele etmez. Her şey her şeydir ve tektir. Endişe ve acı, haz ve ölüm. Bunların tümü var olmak için bir süreçten başka bir şey değil.

Aşk, çocuk. Bilim. Yaşarken karşı koyma istemi, sağlıklı neşe. Sonsuz minnettarlık. Ellerindeki gözler ve bakışlardaki dokunma. Meyvenin temizliği ve yumuşaklığı. İnsan yapısının temeli olan koca omurga kemiği. Göreceğiz, öğreneceğiz. Hep yeni bir şeyler vardır. Ve bunlar, hala yaşayan eski şeylerle bağlantılıdır" (Frida Kahlo)

                               

 Kurgu & Derleme: JaguaR , Mayıs-Haziran 2003

  Frida'nın kendi anlatımları: Frida Kahlo, Aşk ve Acı: Rauda Jamis, EVEREST yayınları