-
Hiç
içinde yaşadığınız hayatın yalanlarla, sahte imgelerle, yaldızlı
sözlerle dolu olduğunu ve kalıcı olmadığını düşündünüz mü? Peki ya
değer verdiğiniz pek çok şeyin bir anda elinizden kayıp
gidebileceğini, doğru yaptığınızı sandığınız şeylerin aslında
ilerde sizi çok üzebileceğini ve hayatınızın tümüyle
değişebileceğini??...
-
25th
Hour, temelinde bu ve buna benzer sorgular yaparken, çevremizde
bizim için değerli olan insanları kaybetme korkusunu ve bunun
gerçekleştiğinde doğurabileceği sonuçları ve duyguları da
anlatıyor. Fight Club filminin ana temalarından olan, kapitalist
sistemin insanlar üzerinde yarattığı hissiyatı, zorlama davranış
biçimlerini, acımasız sistemi, kaçınılmaz yalnızlığı, bencilliği,
ayakta ve hayatta kalmak için gerekirse hata yap felsefesini,
sahte fildişi kulelerde yaşama isteği ve yanılsamalarını başarılı
bir şekilde işliyor. Önceki filmleriyle toplumsal temalara
değinmiş bir yönetmen olarak tanıdığımız Spike Lee toplumsal
etkilerin bireyde yarattığı etkileri bu filmde de çok çarpıcı bir
şekilde izleyiciye yansıtıyor.
-
Bir
uyuşturucu satıcısı olan Mothy (Edward Norton) hiç
yakalanmayacakmış gibi umarsızca çok konforlu bir hayat
yaşamaktadır. Bir iki dostu, sevgilisi ve ailesi haricinde
yaşadığı toplum içindeki insanların onun için hemen hiç değeri
yoktur. Filmin ortalarında babasının barında aynanın karşısında
kendisiyle hesaplaşma sahnesinde sadece bu insanlara değil değer
verdiği insanlara da lanetler yağdırır. Onun için vazgeçilmez olan
belki de tek şey yaralı halde bulduğu ve iyileştirdiği köpeğidir.
Ancak bir gün çarklar tersine işler ve Monty polis tarafından
yakalanır. Hapise girmesi için geriye sadece 25 saat kalmıştır ve
bu süreç içerinde kendisiyle hesaplaşması için hayli uzun vakti
vardır.
-
25th
Hour, genelinde Monty’in hikayesini anlatsa da yakın çevresindeki
insanlar hakkında da fazlasıyla fikir sahibi olmamızı
sağlamakta(kaldı ki bu filmi beğenimizin artmasını sağlayan
faktörlerden biridir). Çocukluk arkadaşları asosyal, sıkılgan,
konformist, ezik bir öğretmen olan Jacob (Philip Seymour Hoffman)
ile finans işinde çok parlak bir kariyer sahibi bir broker,
kendine güveni tam, kadın düşkünü bir yuppi yani tipik bir
düzenin adamı olan Francis (Barry Pepper)’dir. Üç arkadaş çok
farklı karakterde olmalarına ve özel sorunlarını paylaşmalarına
rağmen birbirlerinin hayatına çok saygı göstermektedirler, hatta
öyle ki birbirlerinde gördükleri hataları uyarma gereği bile
duymamaktadırlar. Sevgilisi ise Porto Rikolu çok çekici bir kadın
olan
Naturelle Riviera(Rosario Dawson)’dır. Uzun süreli
ilişkileri kökleşmekte ve sorunsuz bir şekilde ilerlemektedir.
-
Spike
Lee, büyük şehir hayatının acımasız, kaygan, girift, itiraf
edilmeyen, kırılgan yönlerine ısrarla parmak basarak karakterlere
kendi hayatlarını sorgulatırken aynı zamanda izleyiciye de ayna
tutuyor. Yaşadıkları toplumun içinde, çevrelerinde olan bitenlere
kayıtsız kalan, kendisini sorgulamaya ihtiyacı duymayan (bunu
ancak içine düştükleri çıkışı olmayan durumlarda ve en zayıf
hallerinde yapan) ve elindeki değerlerin kıymetini bilmeyen
insanları anlatıyor ve seyirciye işte bu sizsiniz diyor.
-
Bu
filmin sinema tarihine geçeceğine inandığım bir kaç sahnesinden
bahsetmek istiyorum: Monty’nin yaklasşık üç dakika kadar
süren tuvalet aynası önündeki sövme sahnesi ve Dünya Ticaret
Merkezinin enkazına üstten bakış bölümü.Kozmopolit bir şehrin betimlenmesi ise çok iyi kotarılmış: porto
rikolu sevgili, rus mafyası, irlandalı baba, pakistanlı, hintli
taksiciler, italyanlar, afro-amerikan basketbolcular ve beyaz
amerikalılar.
-
Filmin
final sahnesi ise başlıbaşına olağanüstü kurgulanmış, açıkçası
filmin ikinci yarısından itibaren final sahnesini çok merak etmeye
ve kafamda alternatif senaryolar kurmaya başladım. Açık söylemek
gerekirse, Spike Lee beklentileri altüst edecek sürpriz bir
finalle noktalıyor filmini. Şiir gibi işlenmiş bir filmin
böylesine bir finalle bitirilmesine şaşırmamak gerekir sanıyorum.Edward
Norton ve Philip Seymour Hoffman kusursuz bir oyunculuk
göstermişler, 61 filminde de döktüren Barry Pepper yine çok iyi
bir rol çıkarmış. Kameranın oyunculara sabitlendiği çekimler ise
filmle ne ilgisi var duygusu uyandırsa da kanımca filmde
karakterlerin trans/kendinden geçme sahnelerini oluşturuyor. Bu
sahneler karakterlerin bir anlamda kırılma noktaları.
-
Spike
Lee’nin bu izlenmesi sabır ve itina isteyen başyapıtını
kaçırmamanızı öneriyorum.
- İyi seyirler__________________